Derimiz kapladığı yaklaşık 2m2 ilk alanı ile vücudumuzun en büyük organıdır. Vücudumuzu her türlü dış tehlikelerden koruyarak yaşamımızın devamını sağlayan bu organın kanserlerini malign melanom ve melanom dışı deri kanserleri olarak ayırırız. Melanom dışı deri kanserleri beyaz ırkın en sık görülen kanserleridirler bu tip kanserlerin büyük çoğunluğunu da bazal hücreli kanser ve yassı hücreli kanser oluşturmaktadır. Deri kanserleri oluşumunda etkili en önemli faktör güneş ışınlarında bulunan ultraviyole radyasyondur.
Bazal hücreli kanser
Genellikle yüz bölgesinde, yavaş büyüyen, travma sonrası kanama eğilimi gösteren ve ortasında çöküklük bulunan kitleler şekilde kendini gösteren bu kanser tipi, ünlü aktör Hugh Jackman’ın, bu kanser tipi sebebi ile 6 kez opere olması ile ülkemizde ve dünyada popüler hale gelerek tanınmıştır.
Genellikle bulunduğu bölge dışına sıçrama yapmayan bu kanser tipi, özellikle çok ilerlemiş evreli hastalarda nadiren de olsa ölümcül olabilmektedir.
Tüm deri kanserlerinde olduğu gibi bu kanser tipinde de başlıca risk faktörü güneş ışığına maruz kalmaktır. Yıllar içerisinde güneşe bağlı oluşan etkinin bileşkesi sonucu ortaya çıkan bu kanser tipini özellikle ileri yaşlarda görsek de gençlerde de görülebileceği unutulmamalıdır.
Yine solaryum kullanımı, ultraviyole radyasyon etkisi ile yazımızda bahsettiğimiz tüm deri kanserlerinin gelişim riskini arttırmaktadır.
Bir kez bazal hücreli kanser geçiren hastalarda, yeni bir bazal hücreli kanser gelişme olasılığı oldukça artmaktadır. Kızıl saç rengi, genç yaş ve kanserin özellikle burun, göz kapağı ve kulak bölgesinde çıkması kanserin tekrar görülme ihtimalini arttıran faktörlerdir.
Yassı hücreli kanser
Derinin ikinci en sık kanseri olarak gördüğümüz yassı hücreli kanser, bazal hücreli kansere göre daha hırçın seyir gösteren, vücuda yayılabilen ve ileri evrelerde ölümcül olabilen bir kanser tipidir.
Bazal hücreli kansere benzer olarak en önemli risk faktörü güneş ışığına maruziyettir. Bunun yanında açık tenli olmak, albino olmak, bağışıklık sistemi yetersizliği, bazı genetik hastalıklar ve HPV virüsü de kanser gelişim ihtimalini arttırmaktadır.
Tipik olarak güneş gören bölgelerde, ortası çukur, kenarları hafif kabarık, ara ara kanama yapabilen kabuklu lezyonlar olarak karşımıza çıkmaktadırlar.
Yine bazal hücreli kanserde olduğu gibi bir kez yassı hücreli kanser saptanan hastalarda hastalığın yeniden görülme ihtimali oldukça artmaktadır.
Malign Melanom
Deri kanserine bağlı ölümlerin en sık sebebini oluşturan bu kanser tipi erken evrede yakalandığında hemen her zaman şifa ile tedavi edilebildiği için, bu hastalık ile ilgili farkındalığın arttırılması oldukça önemlidir.
Ultraviyole ışınların malign melanom oluşumunda faklı mekanizmalar üzerinden etki ettiği bilinmektedir. Bu mekanizmalar derinin bağışıklık sistemini baskılaması, deriye rengini veren melanosit adlı hücrelerinin bölünmesini arttırması, hücre ve dokulara zararlı serbest radikal denilen metabolizma yan ürünlerinin yapımını arttırması ve melanosit hücrelerinin DNA sını bozmasıdır.
Ultraviyole radyasyon dışında yine virüsler ve bazı kimyasallar da malign melanom gelişiminde rol oynamaktadır.
Malign melanom özellikle beyaz ırkın hastalığı olup, sarışın ve kızıllarda, çilli vücuda sahip olanlarda ve çok kolay güneş yanığı olan kişilerde daha sık görülmektedir.
Yine özellikle çocukluk döneminde geçirilmiş ağır güneş yanığı öyküsü (su toplayarak iyileşen güneş yanıkları), malign melanom riskini ciddi şekilde arttırmaktadır.
Malign melanom sıklığı dünya ile birlikte ülkemizde de artış göstermektedir.
Risk faktörü taşıyan kişilerin malign melanom açısından özellikle daha bilinçli ve dikkatli olmaları gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki her birey öncelikle kendi doktoru olmak zorundadır. Bu risk faktörlerinin başlıcaları; değişim gösteren ben varlığı, 50 den fazla 2mm den büyük benlerin varlığı, ailede malign melanom öyküsü olması, kişinin kendisinde malign melanom öyküsü olması ve doğuştan olan dev benlerin mevcudiyetidir.
Eğer vücutta herhangi bir renkli lezyonda asimetri gelişirse, lezyon sınırlarında düzensizlik başlarsa, lezyonda farklı renk tonları bir aradaysa, lezyon çapı büyükse ve lezyon büyüyorsa mutlaka dikkate alınmalıdır. Bu bulgulardan bir veya birkaçı saptanırsa ivedi ile bir plastik cerraha başvurulması gereklidir.
Toplum sağlığı açısından biz doktorların en önemli görevi hastalıkların tedavisinden önce, hastalığa yakalanmanın önüne geçebilmektir. Bu sebeple deri kanserlerinden korunmak için yapılması gerekenleri anlatmak bu yazının kaleme alınmasındaki birinci amaçtır. Önlem yöntemlerini kısaca maddeler halinde belirtelim:
- Öğleden önce saat 10 ve öğleden sonra saat 4 arasında güneşten kaçınmak
- Güneşte uzun süre bronzlaşmamak, güneş yanağından kaçınmak
- Solaryum kullanmamak
- Güneş koruyucu kıyafetler kullanmak (şapka, güneş gözlüğü vb.)
- Geniş spektrumlu en az 15 SPF güneş koruyucuları tüm yıl kullanmak
- Güneşe çıkmada en az yarın saat önce, en az 30 SPF güneş koruyucudan 2 yemek kaşığı miktarını tüm vücuda uygulamak, 2 saatte bir tekrarlamak, yüzme veya aşırı terleme sonrası hemen tekrarlamak
- Bebekleri güneşten mutlaka korumak (6 aydan büyük bebeklerde güneş koruyucu kullanılabilir.)
- Aylık kendi vücut muayenemizi yapmak
- Yılda bir dermatolog veya plastik cerrah tarafından tüm vücut deri muayenesi olmak.
Şunu da belirtmeden geçmemeliyiz ki, ne yazık ki ülkemizde “bıçak değerse kanser olur” yanlış algısı yüzünden pek çok hasta, belki de en erken evrede saptanıp şifa ile tedavi edilebilecekken, hastalığını geciktiriyor ve çok daha ileri evrelerde doktora başvuruyor. Bu yanlış algı sebebi hastalığın ilerlemiş olması, ne yazık ki bazen hastamızın kaybedilmesi ile dahi sonuçlanabiliyor.
Deri kanserlerinde tedavi cerrahi olarak lezyon veya lezyonların geniş bir şekilde çıkartılmasıdır. Yassı hücreli kanser ve malign melanom gibi yayılabilen kanserlerin ilerlemiş tiplerinde, lezyonla birlikte yayılım bölgelerinin de temizlenmesi gerekmektedir.
Deri kanserlerin tedavisinde tabi ki en önemli basamak kanserin temizlenmesidir. Ancak tümör cerrahisi sonrası oluşan doku eksikliğini, en estetik şekilde onararak hastayı hem fiziksel, hem de psikolojik olarak tedavi etmek plastik cerrah için en az kanser cerrahisi kadar önemlidir.
Kanser cerrahisi sonrası oluşan doku eksikliklerinin geniş olması sebebi ile oluşan doku eksiği, eksiğin olduğu bölgeye komşu bölgeden veya vücudun daha uzak bir bölgesinden doku transferleri yaparak onarılır. Bu eksiklikleri onarma işlemlerine rekonstrüksiyon adı vermekteyiz ve branş adımızda geçen “rekonstruktif cerrah” ibaresi de buradan gelmektedir. Bu tür cerrahiler hem iyi bir tümör cerrahisi hem de estetik ve başarılı bir rekonstrüksiyon cerrahisi gerektirdiği için, tedavinin bu konuya özel olarak ilgisi ve bilgisi olan hekimler tarafından yapılması en sağlıklı sonucu getirecektir.